Şengül AKKURT
Şehit Düştüğü Tarih: 20 Mayıs 2003
Şehit Düştüğü Yer: Ankara Kızılay
Doğduğu Tarih: 18 Mayıs 1977
Doğduğu Yer: Malatya
Mezar Yeri: Merkez Belediye Mezarlığı, Malatya
Şengül
Akkurt, 18 Mayıs 1977’de Malatya’da doğdu. Şehit düştüğünde, 27 yaşına henüz
girmişti.
Asıl
memleketi Adıyaman’dı. Adıyaman’ın Ovi
Sipi (Türkçeleştirilmiş adıyla Aksu köyü) köyündendi.
Liseyi
Malatya Gazi Lisesi’nde okudu. Mücadeleye de bu yıllarda katıldı. Liseli
Devrimci Gençlik içinde mücadele etti. Daha sonra Malatya’da devrimci basın
emekçisi olarak çalıştı. İstanbul’da Kurtuluş merkez bürosunda çalıştı. Nurtepe
gecekondu halkının mücadelesinde, örgütlenmesinde yeraldı. Defalarca da gözaltına
alındı, işkencelerden geçirildi, Malatya’da ve İstanbul’da tutsaklıklar yaşadı.
En son oligarşinin mahkemeleri tarafından keyfi bir şekilde hapis cezasına
çarptırılarak, aranır duruma düştü. Bu aşamadan sonra devrimci mücadelesini
illegal örgütlülük içinde sürdürdü.
Orta,
lise okul yılları dahil, hep bir emekçi olarak yaşadı. Tarlada, tütünde, kayısıda,
lokantalarda, mağazalarda çalıştı. İllegal yaşamın zorluklarına, yoksunluklarına
da o emekçi sabrıyla göğüs gerdi. Bir tek gün o yaşamdan şikayet etmedi;
tersine üzerine düşen görevleri coşkuyla, kararlılıkla üstlendi. Asıl görevini
ise 19 Aralık 2000’deki katliamın ardından üstlendi. O dönemin Şengül için, Şengüller
için anlamı şuydu:
“19
Aralık sonrası... bağlılık, yoldaş sevgisi, şehitlere duyulan özlem, hasret, acı,
sevinç, umut, inanç, kin, insan sevgisi vb. bütün duygular bu dönemde gerçek
anlamını buldu sanki. 19 Aralık sonrası benim için her şey hesap sormak oldu.
Hesaplaşmalarımı tamamladığımı düşünerek hep bu günü bekledim. Şu anda ülkemiz
ve dünyanın geleceği açısından üstlendiğimiz rolü bu rolün ağırlığını ve
büyüklüğünü çok daha iyi anladığımı sanıyorum.”
Çok
iyi anlamıştı. Bu nedenle tereddütsüz feda savaşçısı olmak istedi.
Bir
gün, bir saniye bile tereddüte düşmeden “o anı” bekledi.
O
an geldiğinde, aynı tereddütsüzlükle yürüdü düşmanın üstüne. Yoluna bir engel çıktı,
hedefine ulaşmasını engelledi, ama o görevini yerine getirdi. Onun nezdinde,
herkes, tüm dünya, Şengüllerin hedefe varma kararlılığını bir kez daha gördü.
(Yukarıdaki
özgeçmiş bilgileri, DHKC Basın Bürosu’nun 20 Mayıs 2003 tarihli,
302 No’lu açıklamasından alınmıştır.)
***
Şengül
Akkurt’un Son Açıklaması
(Feda
savaşçısı Şengül Akkurt’un, son sözünü eylemiyle söylemeden önce bıraktığı
mesajdır.)
Ülkemizde iktidara gelen bütün
siyasi partiler temel hak ve özgürlükler, insan hakları, AB vaatleriyle
iktidara gelmiştir. Ancak hangi parti, hangi hükümet iktidara gelirse gelsin
ülkemizde yaşanan açlık, yoksulluk ve hak alma mücadelesine karşı devletin baskısı
değişmemiştir. Açlık ve yoksulluk düzeni Amerika ve Türkiye’deki işbirlikçisi
olan iktidarların düzenidir. Devletin açlık ve yoksulluk düzenini sürdürmesi
için buna karşı bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi veren
devrimcileri susturması, yok etmesi gerekiyordu. Çünkü devrimcilerin varlığı
onların açlık, yoksulluk ve sömürü düzenlerinin tehlikeye girmesi demekti.
Ecevit iktidar olduğu dönemde bunu şu sözleriyle çok açık ve anlaşılır bir şekilde
ifade etmiştir; ‘IMF’nin bize önerdiği programı hayata geçirmemiz için önce
hapishaneleri düzeltmemiz lazım’ diyerek ifade etmiştir bunu. Önlerindeki bu
engeli kaldırmak için, devrimcileri hücrelerde tecrit edip, yok etmek için F
Tipi Hapishaneler yapıldı. F Tipi Hapishanelerin asıl mimarı ve ilk uygulayıcısı
ABD’dir. Hücreler dünyada ilk olarak ABD’de yapılmış ve tecrit politikası ilk
olarak ABD’de uygulanmıştır. Hücrelerin, tecrit politikasının hayata
geçirilmesinin emrini veren de yine ABD’dir.
Tutsaklar tecrite karşı 20 Ekim
2000’de Süresiz Açlık Grevine başladılar. Ve 19 Kasım’da bedenlerini ölüme yatırarak
direnişi Ölüm Orucu’na dönüştürdüler. devlet Direnişe katliamla cevap verdi.
Bunun için 19 Aralık’ta 28
devrimcinin bombalarla, kurşunlarla ve diri diri yakılarak katledildiği ‘Hayata
Dönüş Katliamı’ yapıldı. Katliamın yapıldığı gecenin sabahı Ecevit kameralara ‘Artık
herkes devletle başa çıkılamayacağını anlamıştır’ diyordu. Yani açlık ve
yoksulluk düzenine karşı olmanın, bağımsızlık ve demokrasi için mücadele
etmenin bedeli katledilmekti. Ecevit açık olarak tüm muhalif güçleri, tüm halkı
‘Sizin de sonunuz bu olur’ diye tehdit ediyordu.
19 Aralık’ta yapılan oprasyonda
Bayrampaşa Hapishanesi’nde 6 kadınımız diri diri yakıldı. Operasyonda 8
jandarma komando taburu, 37 bölük olmak üzere 8 bin 335 askeri personel, 20
bini aşkın gaz bombası kullanıldı. Sadece Çanakkale hapishanesi’nde 5 bin 48
gaz bombası kullanıldı. Ümraniye, Bayrampaşa ve Çanakkale Hapishaneleri’nde
skorsky helikopterler kullanıldı.
Tutsaklar işkencelerle hücrelere
kapatıldı, işkence hücrelerde devam etti.
Katliam Ölüm Orucu Direnişini kıramadı.
Direniş büyüyerek devam etti ve dünyanın en büyük direnme savaşı ortaya çıktı.
Devam eden direniş süresince
hükümetler, bakanlar değişti. Ancak direniş sürdü. İşbirlikçi iktidarlar,
bakanlar ABD’den aldıkları güç ve destekle katliamı sürdürmeye devam ettiler.
Yüzlerce devrimci tutsak yeni ekiplerle ve şehitlerle direnişe devam etti. Devrimci
tutsaklar yaşamları pahasına direnme hakkını korumak için,işbirlikçi iktidarın
politikalarına teslim olmadılar. Ne pahasına olursa olsun, düşüncelerinden,
inançlarından ve kimliklerinden vazgeçmediler. Hücrelerde direniş devam ederken
dışarıda da demokratik kitle örgütlerine, tüm muhalif güçlere karşı baskılar
artarak devam etti. Devletin hücre ve tecrit politikasının sadece devrimci
tutsaklara karşı olmadığı, aynı zamanda muhalif tüm güçlere karşı da bir tehdit
ve gözdağı olduğu artık gözler önündeydi. iktidarın politikalarına karşı gelen
herkes susturulup, tecrit edilmeli, yok edilmeliydi. Devletin hesabı buydu.
Devlet ABD’nin politikalarını, emirlerini ancak böyle uygulayabilirdi. Direniş
kararlılıkla sürdü. Ölümlerle sürdü. DSP, MHP, ANAP iktidarı emperyalizmden aldığı
güçle katliamı sürdürdü. Tarih direnişi yazmaya devam etti. Ama katliam onların
iktidardan düşmesini ve yok olmasını getirdi. Çöktüler ve yok oldular. Direniş
devam etti.
Seçimler gündeme geldi ve AKP
iktidar oldu. AKP iktidar olurken halkın tüm kesimlerine büyük vaatlerde
bulundu. Var olan tüm sorunları çözeceklerdi. Hem de halkla birlikte
çözeceklerdi. Çözemediler. Çözemedikleri gibi iktidar oldukları ilk günden
itibaren emperyalizm ve işbirlikçisi oligarşinin politikalarını daha da pervasızca
sürdürdüler. AKP iktidar olmadan önce içeride ve dışarıda 97 insanımız direnişimizde
şehit düşmüştü. AKP iktidar olduktan sonra bu sayı 106’ya çıktı. Ama AKP
sorunun çözümü için dışarıda yapılan tüm görüşmelere, gösterilere rağmen sorunu
görmezden geldi. Direnişin sesini boğmak için içeride olduğu gibi dışarıda da
aynı baskı politikalarını uygulamaya devam etti. AKP iktidar olmadan önce
uygulanan katliam politikası AKP iktidarlığında da daha da artarak devam etti. İnsanlarımız
ölmeye devam ediyordu, ülkemizin ve halkımızın geleceği için, zalime, zulme
boyun eğmemek için ölüyorlardı. AKP katliam politikasıyla öldürmeye devam
ediyordu.
Şimdiye kadar, ölmeyin diyenler,
silahlı eylem yapmayın, demokratik mücadele edin diyenler susuyordu. Susuyor ve
hiçbir şey yapmıyorlardı. İktidar öldürmeye devam ediyordu.
Sustuk... Uzun süre sustuk...
Sadece yaşamlarımızı ortaya koyarak sürdürdük direnme savaşımızı... Düşmanlarımız
suskunluğumuzu zayıflık, güçsüzlük olarak yorumladılar. Ahlaki ve siyasi hiçbir
değeri kalmayanlar ise suskunluğumuzu, sadece yaşamlarımızı ortaya koyarak susuşumuzu
anlamak istemediler. Ve bu tavırlarıyla bizi şiddete karşı şiddet uygulamaya
mecbur ettiler. Nasıl ki iktidar katliamı devam ettirdiyse, insanlarımızın ölmesine
göz yumduysa suskunluğumuzunda böyle süreceğini düşündüler. Şiddete karşı şiddet
kullanmayı biz tercih etmedik. Bunu bugüne kadarki tavrıyla AKP iktidarı tercih
etmiştir. Biz de dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu durumu değerlendirerek,
misilleme yapmakta ihtiyatlı olduk. İktidar anlamadı... Anlamak istemedi...
Demokratik mücadele deyip susanlar anlamadı, anlamak istemedi...
İşbirlikçi AKP iktidarı halkın
hiçbir sorununu çözememiş, ABD emperyalizmiyle tamamen bütünleşerek ABD’nin
politikalarını uygulamakta, var olan zulmü arttırmakta, ülkemizde satılmadık
bir şey bırakmamakta geri durmamıştır. ABD’nin emirleri karşısında diz çöken
AKP iktidarı halka karşı katliamcı, zalim ve sömürücü olmuştur. AKP’nin
iktidara gelmeden önce halkla birlikte çözeceğini vaad ettiği hiçbir politikayı
çözemeyeceği, hiçbir meşruluğu olmadığı 6 ay içinde her yönüyle ortaya çıkmıştır.
İşte bu nedenlerden dolayı artık misilleme hakkımızı kullanıyoruz. Şiddete şiddetle
cevap vereceğiz. Bu yolu tercih eden biz değiliz. Bu yolu işbirlikçi AKP
iktidarı tercih etmiştir ve sonuçlarına da katlanacaktır.
Katledilen 106 yoldaşımın hesabını
sormak için
Tecritin kaldırılması için
Baskı ve zulme son verilmesi için
Yaşamımı ortaya koyarak katliamcı
iktidardan hesap soracağım
Yaşatmak için, Ülkem ve Halkım
için canımı vereceğim
Can verirken can da alacağım.
Halkımız, biz bin yıllarla ifade
edilen tarihi olan bir halkız. Birçok milliyetten ve dinden oluşmuş bir halkız.
Tarihimiz zalimin zulmüne karşı ayaklanmalarla, isyanlarla, mücadeleyle yazılan
onurlu bir tarihtir. Biz birlik olursak, biz kararlı olursak emperyalistlerin
ve işbirlikçilerinin katliam ve zulüm politikaları hiçbir zaman sonuca ulaşamaz.
Biz tarih yazan, dünyada ve ülkemizde eşi benzeri görülmemiş bir direniş destanı
yaratan, yaşamlarını ortaya koyarak üç yıldır direnen, emperyalizme ve işbirlikçilerine
karşı silah elde savaşan bir halkın evlatları ve yoldaşlarıyız.
Halkımız,
Korkunun ecele faydası yoktur.
Bizi korkutarak, hücrelerde tecritle yok etmek ve bu şekilde iktidarlarını
sürdürmek istiyorlar. Onlara buna izin vermeyeceğimizi gösterelim. Bizi
korkutarak öldürmek istiyorlar. Korkmayalım. Hakkımızı arayalım. Emperyalizme
ve işbirlikçilerine karşı bağımsızlık ve demokrasi savaşı verelim. Ve bu savaşı
kazanalım. Birlik olursak, örgütlü olursak bu savaşı kazanırız. Örgütlü halk
yenilmez. Bu savaş bizim savaşımızdır. Bu savaş Türk, Kürt, Laz, Arap, Çerkez
bütün milliyetlerden, bütün dinlerden olan ezilen yoksul halkın savaşıdır. Bu
savaş bizim savaşımızdır. Örgütlenelim, Savaşalım, Kazanalım.
Ülkemiz ve halkımız için canım
feda olsun.
Yoldaşlarım için canım feda
olsun.
Ölüm nereden gelirse gelsin savaş
sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve mitralyöz sesleri ülkemizin
dörtbir yanından duyulacaksa... Ölüm Hoş Geldi Sefa Geldi...
***
Şengül
Akkurt’un Yazdığı Özgeçmişi’nden
“Bana
göre hareket... Açlıktan ya da hastane kapılarında, emekli kuyruklarında
kimsenin ölmemesi demek. Bana göre hareket, herkesin bebesine süt alabilmesi
demek, aşevi kuyruklarının son bulması demek, çocuk emeğinin sömürülmemesi,
çocukların oyun oynayıp dondurma, et, yumurta, peynir yiyebilmesi demek, kimsenin çöpten ekmek toplamaması demek,
kimsenin soğuk kış gecelerinde soğuktan titrememesi, tinerci, balici çocukların
olmaması demek. İşsizliğin son bulması, genç kızlarımızın pazarlanmaması demek.
Her gün gazetelerden cinnet, intihar, cinayet, hırsızlık, sapkınlık dolu
haberler görmemek demek. Sokağa çıktığımızda solgun, umutsuz, çaresiz, yorgun,
hasta, zayıf, sapsarı anlamsız korku dolu bakışlı insanlar yerine, canlı kanlı,
gözleri parlayan cıvıl cıvıl, kendinden emin, güvenli insanlar görebilmek
demek. Hareket umut demek. Hareket ekmeğe, adalete, eşitliğe, özgürlüğe ve
özgür vatana duyulan özlem demek. Kısacası hareket gelecek demek.”
Hakkında
Daha Geniş Bilgi İçin...
Yoldaşları, yakınları Şengül Akkurt’u Anlatıyor: